Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

28 Aralık 2021...

Beni bilen bilir. Bende bir huy var, sevdiğim bir filmi en az yirmi defa izlemeden bırakmıyorum. Bu filmlerden birisi de, mazoşistliğimin kanıtı olarak, “Babam ve Oğlum.” Bu filmi ilk izlediğimde ağlamamıştım. Sinemaya ablamla gittiğimizi hatırlıyorum. Bir önceki seanstan çıkan herkesin gözleri kıpkırmızıydı. Hatta ablamın okuldan bi arkadaşıyla karşılaşmıştık, onun durumu da hiç farklı değildi. Biz de sinemanın tuvaletinden ceplerimize peçete doldurmuştuk, ne olur ne olmaz diye. Sonra film bitti ve gram ağlamadan salonu terk ettik. Yaşım küçüktü, belki filmi çok anlamamışımdır, bilemiyorum şimdi. İkinci izleyişimde de ağlamadığımı hatırlıyorum. Ortaokul ve lise yıllarımın en büyük gururuydu, “Ben ‘Babam ve Oğlum’ izlerken ağlamıyorum arkadaş!” Sonraki izleyişlerimde biraz biraz duygulandığımı hatırlıyorum. Daha sonraları filmi izlerken ilk defa göz yaşlarımı tutamadığım yer ise Deniz’in, okulun ilk gününde, “Ben babamı çok özledim.” diye çantasını fırlatıp ağacın dibine oturup ağladığ...

23 Temmuz 2021...

Bu defa açık ve net konuşacağım, tamam mı? Bana sorarsanız bir yılın en güzel ayı Haziran. Yok valla doğum günüm olduğundan değil... Yok yok.. Resmen doğum günüm olduğu için. Bir de okullar falan tatil olurdu ya Haziran’da, o yüzden sanırım. Bir de tatilin başı.. Yani tatilin bitmesine daha 2-3 ay var. Cuma akşamı gibi düşünün. Haftanın en güzel günü değil mi Cuma? Ertesi gün tatil, sonraki gün de tatil. Her neyse konuyu dağıtmayalım. Haziran’a duyduğum derin sevgiye rağmen hayatımın çok büyük bi bölümünde yazları hiç sevmedim. Denizi, havuzu, yüzmeyi, otele gitmeyi, yani tatili hep çok sevdim ama nedeni kafamda tam net olmasa da yazları sevemedim. Belki sebebi geçirdiğim travmatik yazlardır bilemiyorum. Travmatik derken işte kalabalık ama arkadaşsız, bol sıkılmalı, az gezmeli, kavgası tartışması bol yazlar. Ama son birkaç senedir, tam olarak söylemek gerekirse üç senedir, yaza karşı bazı fikirlerim değişti. Hatta yaz yaklaştığında heyecanlanıyorum ve huzur doluyorum. Çünkü birisi var...

Pandemik Hayal...

Bir kitap var. Adı Acemi Yazarın Not Defteri. Yıllar önce almıştım, belki biraz yaratıcılık, biraz hayal gücü ve biraz da öykücülük katar diye. Tabi yıllardır ne kadar ilgilendiğimi söylemeye gerek duymuyorum. Sonuçta ben hala benim. Her neyse efendim 2021 yılının şubat ayından sesleniyorum. Pandemi sürecinde ilk yılı doldurmak üzereyiz ve çok tesadüfen bu süreçte, az önce bahsettiğim kitabın bir kısmı için mini bir öykü yazmış olduğumu fark ettim ve paylaşmaya karar verdim. Bu dönemdeki kafa karışıklığıma rağmen, hayattan keyif alma çabamı güzel özetlediğini düşünüyorum. Görev şu: "Bir ağaç gibi Uyuyan Güzel uyandığında, neredeyse yüz yaşındadır." Bu alıntıyla başlayan bir hikaye hayal et. Veee buyrun... Uyanır uyanmaz ise kendisine gelmesi saatler sürer. Bulunduğu ortamı, bedeni algılamaya ve de benimsemeye uğraşır uzunca bir süre. Bedeni hatırladığından daha ağırdır sanki, görebildiği kadarıyla ise çürümeye yüz tutmuş gibi. Çevresinde gördüğü ise hala ayakta durması çok in...