23 Temmuz 2021...
Bu
defa açık ve net konuşacağım, tamam mı? Bana sorarsanız bir yılın en güzel ayı
Haziran. Yok valla doğum günüm olduğundan değil... Yok yok.. Resmen doğum günüm
olduğu için. Bir de okullar falan tatil olurdu ya Haziran’da, o yüzden sanırım.
Bir de tatilin başı.. Yani tatilin bitmesine daha 2-3 ay var. Cuma akşamı gibi
düşünün. Haftanın en güzel günü değil mi Cuma? Ertesi gün tatil, sonraki gün de
tatil.
Her neyse konuyu dağıtmayalım. Haziran’a duyduğum derin sevgiye rağmen hayatımın çok büyük bi bölümünde yazları hiç sevmedim. Denizi, havuzu, yüzmeyi, otele gitmeyi, yani tatili hep çok sevdim ama nedeni kafamda tam net olmasa da yazları sevemedim. Belki sebebi geçirdiğim travmatik yazlardır bilemiyorum. Travmatik derken işte kalabalık ama arkadaşsız, bol sıkılmalı, az gezmeli, kavgası tartışması bol yazlar. Ama son birkaç senedir, tam olarak söylemek gerekirse üç senedir, yaza karşı bazı fikirlerim değişti. Hatta yaz yaklaştığında heyecanlanıyorum ve huzur doluyorum. Çünkü birisi var. Bana yazı hatırlatan birisi var. Yaza benzeyen birisi. Sıcacık olmasına rağmen güneş kremi, yemyeşil bi ağacın gölgesi ve meltem tadında birisi. Kamp tadında, gezmek tadında, Türkiye’nin en güzel yerlerine benzeyen birisi. Bana Ege’yi, Assos’u, Akçay’ı, Ayvalık’ı, buz gibi ama tertemiz, turkuaz denizleri hatırlatan birisi. Bana uzun kollu, ince, kelebekli, mavi gömleğimi, göbeği açık bluzlerimi, şortlarımı, sandaletlerimi, güneşle birlikle suratımı kaplamaya başlayan çillerimi, kısa saçlarımı, ipli rastamı, saç örgülerimi ve yirmi dördüncü yaşımı hatırlatan birisi. Haziran’ı katbekat sevmeme sebep olan birisi. Haziran’ın dünyaya bahşettiği en güzel nimetlerden biri, her ne kadar dünya bunun farkında olmasa da. Kavuştuğum hayallerime, atlattığım zorluklara, okuduğum en güzel kitaplara, izlediğim en güzel filmlere, dinlediğim en güzel müziklere en büyük rakip olan, hayatıma dahil olan en güzel şey. Hal böyleyken, söyleyin bana, ben artık yazları nasıl sevmem?
Bütün bu düşünceler kafamı Çeşme-İzmir yolunda meşgul etti. Çeşme-İzmir yolu sanırım hayatım boyunca gittiğim en güzel yol. Geniş bir otoban, yemyeşil palmiyeler, rengarenk çiçekleri olan ağaçlar, turkuaz deniz ve, belki yanlış anlaşılacağım ama, birbirinden güzel ve lüks otomobiller. Önceleri bu yolun güzelliğini hiç yeteri kadar takdir edemediğimi fark ediyorum. 2014 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde ameliyat olmuştum. Bu yüzden bu yolu hep hastane için gidip geldim. Ameliyata az bir süre kala ilaçlarımı yanıma almadığım için babamdan bu yolda azar yedim. İstemediğim ziyaretlere zorla götürülürken hep bu yoldan geçtim. Ama az önce Çeşme Seyahat otobüsünde birbirine sarılırken gördüğüm çift ve bana hatırlattıkları o kişi sayesinde yazla birlikte bu yolun da güzelliği ve bana kattıkları üzerine düşünebiliyorum. İyi ki de düşünüyorum. Hep çok korkarım hayatıma giren güzellikleri takdir edememekten. O çift minicik sarılmalarıyla hiç tanımadıkları bu insana neler kattıklarını muhtemelen hiç öğrenemeyecekler. Onlara söyleyemeyecek olsam da umarım hep böyle mutlu olurlar.
Şu anda ilk defa bindiğim Varan otobüsüyle Ankara’ya doğru ilerlerken bütün bu manzaraları ve yazı özleyeceğimi düşünüyorum. Yani bilemiyorum, palmiyeleri açıkçası öyle çok güzel bulmam ama bir yerde palmiye varsa orda yaz var demektir. O yüzden sanırım yollarda palmiye görmeyi de özleyeceğim biraz. Bilmiyorum belki ilerde bol palmiyeli yerlerde yaşarız. Yaz-kış palmiye gördüğümüz zaman bir anlamı kalacağını sanmıyorum ama yaşamadan bilemeyiz tabi. Yazın geri kalanında tekrar Ege’ye geri dönüp dönmeyeceğimden emin olmayarak da olsa vedalaşmanın zamanı geldi sanırım. Şimdilik güle güle palmiyeler, güle güle yaz.
Her neyse konuyu dağıtmayalım. Haziran’a duyduğum derin sevgiye rağmen hayatımın çok büyük bi bölümünde yazları hiç sevmedim. Denizi, havuzu, yüzmeyi, otele gitmeyi, yani tatili hep çok sevdim ama nedeni kafamda tam net olmasa da yazları sevemedim. Belki sebebi geçirdiğim travmatik yazlardır bilemiyorum. Travmatik derken işte kalabalık ama arkadaşsız, bol sıkılmalı, az gezmeli, kavgası tartışması bol yazlar. Ama son birkaç senedir, tam olarak söylemek gerekirse üç senedir, yaza karşı bazı fikirlerim değişti. Hatta yaz yaklaştığında heyecanlanıyorum ve huzur doluyorum. Çünkü birisi var. Bana yazı hatırlatan birisi var. Yaza benzeyen birisi. Sıcacık olmasına rağmen güneş kremi, yemyeşil bi ağacın gölgesi ve meltem tadında birisi. Kamp tadında, gezmek tadında, Türkiye’nin en güzel yerlerine benzeyen birisi. Bana Ege’yi, Assos’u, Akçay’ı, Ayvalık’ı, buz gibi ama tertemiz, turkuaz denizleri hatırlatan birisi. Bana uzun kollu, ince, kelebekli, mavi gömleğimi, göbeği açık bluzlerimi, şortlarımı, sandaletlerimi, güneşle birlikle suratımı kaplamaya başlayan çillerimi, kısa saçlarımı, ipli rastamı, saç örgülerimi ve yirmi dördüncü yaşımı hatırlatan birisi. Haziran’ı katbekat sevmeme sebep olan birisi. Haziran’ın dünyaya bahşettiği en güzel nimetlerden biri, her ne kadar dünya bunun farkında olmasa da. Kavuştuğum hayallerime, atlattığım zorluklara, okuduğum en güzel kitaplara, izlediğim en güzel filmlere, dinlediğim en güzel müziklere en büyük rakip olan, hayatıma dahil olan en güzel şey. Hal böyleyken, söyleyin bana, ben artık yazları nasıl sevmem?
Bütün bu düşünceler kafamı Çeşme-İzmir yolunda meşgul etti. Çeşme-İzmir yolu sanırım hayatım boyunca gittiğim en güzel yol. Geniş bir otoban, yemyeşil palmiyeler, rengarenk çiçekleri olan ağaçlar, turkuaz deniz ve, belki yanlış anlaşılacağım ama, birbirinden güzel ve lüks otomobiller. Önceleri bu yolun güzelliğini hiç yeteri kadar takdir edemediğimi fark ediyorum. 2014 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde ameliyat olmuştum. Bu yüzden bu yolu hep hastane için gidip geldim. Ameliyata az bir süre kala ilaçlarımı yanıma almadığım için babamdan bu yolda azar yedim. İstemediğim ziyaretlere zorla götürülürken hep bu yoldan geçtim. Ama az önce Çeşme Seyahat otobüsünde birbirine sarılırken gördüğüm çift ve bana hatırlattıkları o kişi sayesinde yazla birlikte bu yolun da güzelliği ve bana kattıkları üzerine düşünebiliyorum. İyi ki de düşünüyorum. Hep çok korkarım hayatıma giren güzellikleri takdir edememekten. O çift minicik sarılmalarıyla hiç tanımadıkları bu insana neler kattıklarını muhtemelen hiç öğrenemeyecekler. Onlara söyleyemeyecek olsam da umarım hep böyle mutlu olurlar.
Şu anda ilk defa bindiğim Varan otobüsüyle Ankara’ya doğru ilerlerken bütün bu manzaraları ve yazı özleyeceğimi düşünüyorum. Yani bilemiyorum, palmiyeleri açıkçası öyle çok güzel bulmam ama bir yerde palmiye varsa orda yaz var demektir. O yüzden sanırım yollarda palmiye görmeyi de özleyeceğim biraz. Bilmiyorum belki ilerde bol palmiyeli yerlerde yaşarız. Yaz-kış palmiye gördüğümüz zaman bir anlamı kalacağını sanmıyorum ama yaşamadan bilemeyiz tabi. Yazın geri kalanında tekrar Ege’ye geri dönüp dönmeyeceğimden emin olmayarak da olsa vedalaşmanın zamanı geldi sanırım. Şimdilik güle güle palmiyeler, güle güle yaz.
Yorumlar
Yorum Gönder