Bir Kış Gecesi Öyküsü...
"Pes ediyorum.."
Ayağa fırladım, biraz kafeine ihtiyacım vardı.. Gecenin bir yarısı olmuştu ve kim bilir kaç tane kağıt buruşturup fırlatmıştım.. Kahvemi hazırlarken bir taraftan da düşünüyordum.. Ne yapabilirdim..? Gerçekten vazgeçmeli miydim..?
Kupamı elime alıp dışarıda yağan karı izlemek için pencerenin önüne geçtim.. Bembeyaz, iri kar taneleri dökülüyordu gecenin karanlığında.. Dışarıda hiçbir araba veya hiçbir canlı görünmüyordu.. O sırada onu fark ettim.. Yaşlı bir adam sokak lambasının altında oturuyor, soğuktan korunmaya çalışıyordu.. Birdenbire kafasını kaldırıp pencereye baktı, göz göze geldik.. Yaşlı adamın bakışlarındaki bir şeyler beni kendisine çekti.. Neden çekinmedim, korkmadım bilmiyorum ama hemen montumu alıp aşağı indim.. Yaşlı adama doğru yaklaştım..
"Bu saatte ne yapıyorsunuz burada..? Üşümüyor musunuz..?"
Cevap vermedi ama gözlerini bana çevirdi.. Kapkara gözleri vardı, o kadar derindi ki..
"Yoksa gidecek bir yeriniz mi yok..?"
Israrla cevap vermiyordu ama bakışlarından anlamıştım, gidecek bir yeri yoktu.. Onu eve getirdim.. Sıcak bir şeyler ikram ettim, aç olup olmadığını sordum.. İyi olduğundan emin olduktan sonra konuşması için biraz daha uğraştım ama boşunaydı.. Sonra vazgeçip salonda kalabileceğini söyledim ve odama gidip yorgan ve yastık getirdim.. Geldiğimde çalışma masamın başındaydı.. Yazılarımı okuyor, bazı yerleri ise karalıyordu..
"Pardon, yardımcı olabilir miyim..?" dedim.. Kızmaya başladığımı hissetmiştim.. Ama beni umursamadı bile, karaladığı yerleri yeni kelimelerle doldurmaya başladı.. Kalemi bıraktıktan sonra ise kağıdı bana verdi.. Adamın yüzsüzlüğüne inanamayıp uzattığı kağıdı hırsla aldım elinden.. Yazdıklarını okudum.. O kadar güzel düzenlemişti ki karaladığı yerleri.. Bir an ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırdım..
"Siz yazabiliyor musunuz..?" dedim.. "Çok başarılısınız.. Ben henüz acemiyim, ne kadar uğraşsam da olmuyor.. Bana yardım eder misiniz..?
Cevap vermedi tabi ama ikna etmekte kararlıydım..
"Burada istediğiniz kadar kalırsınız, bu sürede bana da yardımcı olursunuz.. Ne dersiniz..?"
Sadece bana bakmakla yetindi.. Bir cevap bekledim.. Sözlü cevap vermek yerine, kapkara gözlerini bana dikti ve bir süre sonra hafifçe gülümsedi.. Mutluluktan havaya uçtuğumu söyleyebilirim hiç çekinmeden.. Yaklaşık bir saat önce solan umudum tekrar yeşermişti bu yaşlı ve gizemli adamla birlikte.. Bir taraftan ev arkadaşımın kim olduğunu, neden bu durumda olduğunu, yazmayı nereden öğrendiğini merak ettim ama bütün bunları ertesi güne bırakmaya karar verdim..
Ertesi sabah kalktığımda yaşlı adam uyanmış dışarıda hala devam etmekte olan karı izliyordu.. Gidip kahvaltı hazırladım ve yarım saat sonra ise çıkmam gerektiğini söyleyip işe gittim.. Çok tuhaf bir şekilde bu adamı sanki yıllardır tanıyor gibi hissediyordum.. Bana bu kadar güven vermesi saçmaydı ama yazabilen bir insanın hiçbir zararı olmayacağına inanmıştım nedense.. Akşam geldiğimde yine çalışma masamın başındaydı ama bu sefer gülümsemiyordu.. Geldiğimi fark ettikten sonra bana öyle kızgın bir şekilde baktı ki neler olduğunu merak ettim.. Hikayelerimden birisini elinde tutuyordu.. O derin gözlere bakınca hikayemden nefret ettiğini fark ettim.. Kızgınlıkla kağıdı masaya bırakıp koltuğa oturdu.. Bu adam yazma konusunda başarılı ve tepkilerine bakılırsa son derece tecrübeliydi.. Başkası aynı şekilde davransa muhtemelen kızardım ama kağıdı elime alıp "Bana yardımcı olun.." dedim.. Birden bire kağıdı eline aldı ve buruşturup hırsla salonun bir köşesine fırlattı.. Sonra bana kızgınlıkla bakmaya devam edip parmağıyla masayı işaret etti, sanki yazmamı istiyordu.. İstediğini yaptım ve yazmaya başladım.. Bir-iki sayfa yazdıktan sonra yanıma geldiğini fark ettim ve ellerini birden kağıdın üstüne koydu.. Yazmayı bıraktım.. Kağıdı eline aldı ve daha ilk cümleyi okumayı bitirmeden kağıdı buruşturdu ve "Ne yapıyorsunuz...?" dememe fırsat vermeden fırlattı.. Tekrar masayı işaret etti.. Farklı bir başlangıçla beraber tekrar yazmaya başladım.. On beş dakika sonra yine okumak istedi bu sefer kağıdı buruşturup fırlatmadı.. Eline kalemi alıp bazı paragrafları, bazı kelimeleri, cümleleri karaladı.. Aslında kağıdın çoğu siyah mürekkeple dolmuştu ama bu sefer kağıda zarar vermediği için ilerleme kaydettiğimi düşündüm.. Tekrar yazdım, tekrar, tekrar, tekrar.. Hiç bıkmadan, usanmadan yazdım.. Günlerce, gecelerce yazdım ve her akşam buruşturulan, karalanan sayfalarla dolu bir şekilde geçti gitti.. Aylar sonra yaşlı adamın yardımıyla bir kitap tamamlamıştım.. Gece yatmadan önce son halini okumasını rica ettim ve hikayemi başucuna bıraktım.. Sabah kalktığımda salona gittim ve yaşlı adamı koltukta oturur halde buldum.. Hikayem elindeydi.. Heyecandan kalbim hızla çarpmaya başladı.. Yoksa sabaha kadar okuyup bitirmiş miydi..? Yanında diz çöküp bir cevap bekledim..
"Eee..?"
Aylardır tanıdığım bu yaşlı adam ilk defa kapkara gözleri parıldayarak gülümsedi bana.. Beğenmişti.. Hem de çok beğenmişti.. İçim öyle büyük umutla doldu ki, hikayemi alıp yayınevlerini dolaşmaya ve kitabımı bastırmaya karar verdim.. Birkaç yayınevine hikayemi bıraktıktan sonra eve döndüm.. Yaşlı adama haberi verdim, bana tekrar çok içten gülümsedi..
"Size nasıl teşekkür edebilirim..?" dedim bir süre sonra.. Başını hafifçe sağa sola sallamakla yetindi.. Böylece bu adama yapabileceğim iyilik evime almakla sınırlı kalmış oldu..
Hikayemi yayınevlerine bıraktıktan 4 gün sonra telefonum çaldı.. İlk uğradığım yayınevinin editörüydü arayan ve hikayemi yayınlamak istediğini söyledi.. İşleri düzene sokmak ve toplantı yapmak için çağırdı beni.. Bütün işlerimi yarım bırakıp hemen dışarı fırladım.. Görüşmeden sonra kutlama yapmak için bir şeyler alıp eve döndüm ama yaşlı adam salonda değildi..
"Size güzel bir haberim var.." deyip odaları dolaşmaya başladım ama hiçbir yerde yoktu.. Evimde ıvır zıvır koymak için kullandığım boş odaya bile baktım ama yoktu.. Ancak o sırada gözüme bir şey takıldı.. Boş odadaki duvardan birkaç tuğla sökülmüştü.. Ne zamandır bu durumda olduğunu merak ettim ama en son buraya geldiğimde her şeyin yerli yerinde olduğunu hatırladım.. O yüzden bir tuhaflık olduğunu düşünüp duvara yaklaştım.. Boş duvarın içinde bir şey olduğunu o an fark ettim.. Küçük ahşap bir kutu vardı içinde.. Elimi uzattım ve kutuyu duvarın içinden çıkardım.. Her tarafı tozla kaplıydı.. Yine de içindekileri merak ederek açtım kutuyu.. Kutunun içinde bir fotoğraf vardı.. Üzerindeki tozları temizleyip fotoğrafa baktım.. Siyah beyaz olmasına rağmen tanımıştım onu.. Yaşlı adam.. Bir değişiklik vardı ama.. Gözleri kapkara değildi, parlaktı.. Resimdeki oydu ama biliyordum.. Yanında da bir kadın vardı.. Fotoğrafın arkasını çevirdim ve bir not buldum..
"Doğum günün kutlu olsun sevgilim.. İki gün içinde görüşmeyi umuyorum..
M. E. "
Bir de adres yazılıydı..
M. E. Yaşlı adamın adı olmalıydı.. Bu adamın kim olduğunu bulmam ve gizemini çözmem için tek bir yol kalmıştı: Resimdeki kadını bulmak.. Resmin arkasındaki adrese gitmeye karar verdim, onu bulmak için pek umudum olmamasına rağmen.. Paltomu alıp dışarı çıktım.. Gördüğüm ilk taksiye atlayıp adrese gittim.. Kapıya geldiğimde ise bir süre durakladım.. Sonra zili çaldım.. Biraz sonra genç bir kadın kapıyı açtı.. İçimden "Burada bulamayacağımı biliyordum.." dedim ama yine de elimde hiçbir şey olmadığı için genç kadına resmi gösterip o kadını aradığımı söyledim.. Genç kadın resme bakarken bir taraftan bu kadının şu anda 70li yaşlarında olması gerektiğini falan söylüyordum.. Sözlerim biter bitmez hiç beklemediğim bir anda içeriye doğru "Anneee..!" diye seslendi.. Biraz sonra içeriden tekerlekli sandalyede oturan bir kadın geldi.. Fotoğraftaki kadındı ve 70li yaşlarındaydı.. Ona evimde bulduğum kutudan bahsettim, yaşlı adamdan bahsetmeye cesaret edemedim.. Beni içeriye davet etti..
"Bir şeyler içer misiniz..?" diye sordu..
"Teşekkür ederim, çok kalmayacağım.. Umarım sizi rahatsız etmiyorum..?"
"Hayır etmiyorsunuz.. Bu fotoğrafı görmeyeli yıllar oldu.. Sanırım bizim eski evimizde yaşıyorsunuz.. Oradan taşındığımda bunu unutmuş olmalıyım.. Pek iyi anılarım yoktu orada.. "
"Peki resimdeki adam kim..?"
"Eşim.. Yani eski eşim.. Bu resmi evlenmeden önce çekinmiştik.. Evlendiğimizde pek bir şeyimiz yoktu.. Yoksulluk çektik çünkü o çalışmak yerine yazıyordu.. Kimse yazılarını kabul etmiyordu ama bir süre sonra çok yaratıcı ve sürükleyici hikayeler, romanlar yazmaya başladı.. Yazıları beğenilmeye başladığı zaman çok para kazanmaya başladı.. Tuhaf bir şekilde bu durumdan memnun değildi ama.. Git gide daha depresif hikayeler yazmaya başladı.. Bir şeylere karşı çok öfkeliydi.. Elimden hiçbir şey gelmiyordu ve başına kötü bir şeyler geleceğinden korkuyordum.. Eh, korktuğum başıma geldi.. Yazdıkları onu delirtmeye başlamıştı ve yine böyle bir kış günü eve geldiğimde kendini asmıştı.. Ne bir not ne de başka bir şey bırakmıştı.. Sadece duvarda 'Zihnimi azad ediyorum..' yazılıydı.."
Birdenbire "Hayır, yanılıyorsunuz.." dedim, yanılmadığını bilerek.. "Eşiniz ölmedi.. Ölmüş olamaz, bu sabah evimdeydi.."
"Bu söylediğiniz mümkün değil beyefendi.." dedi, sesi titremişti..
"Bakın, yaklaşık 6 aydır benimle beraber yaşıyor.. Onu ilk defa evimin önündeki sokak lambasın...."
"Yeter.." dedi yüksek sesle.. "Yeter, lütfen gidin buradan.. Yaptığınız şaka çok çirkin.. Gidin lütfen.."
Başka bir şey söyleyemezdim, çıktım.. Ne yapacağımı bilemedim.. Eve gitmeye cesaret edemedim.. Sonra birden adamın yüzü gözümün önünde belirdi.. Kapkara gözleri.. Bir ürperti duydum içimde.. Birden koşmaya başladım.. O evde duramazdım artık, bir gece dahi olmazdı.. Eve ulaştığımda hemen toplarlandım, sokakta kalmak pahasına ayrıldım evden.. Uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım.. Bir daha asla dönmedim oraya.. Ama o civarda yaşayan arkadaşlarım, akrabalarım ve eski komşularımdan hala kış geceleri sokak lambasının altında oturan yaşlı bir adam olduğunu duyarım..
Ayağa fırladım, biraz kafeine ihtiyacım vardı.. Gecenin bir yarısı olmuştu ve kim bilir kaç tane kağıt buruşturup fırlatmıştım.. Kahvemi hazırlarken bir taraftan da düşünüyordum.. Ne yapabilirdim..? Gerçekten vazgeçmeli miydim..?
Kupamı elime alıp dışarıda yağan karı izlemek için pencerenin önüne geçtim.. Bembeyaz, iri kar taneleri dökülüyordu gecenin karanlığında.. Dışarıda hiçbir araba veya hiçbir canlı görünmüyordu.. O sırada onu fark ettim.. Yaşlı bir adam sokak lambasının altında oturuyor, soğuktan korunmaya çalışıyordu.. Birdenbire kafasını kaldırıp pencereye baktı, göz göze geldik.. Yaşlı adamın bakışlarındaki bir şeyler beni kendisine çekti.. Neden çekinmedim, korkmadım bilmiyorum ama hemen montumu alıp aşağı indim.. Yaşlı adama doğru yaklaştım..
"Bu saatte ne yapıyorsunuz burada..? Üşümüyor musunuz..?"
Cevap vermedi ama gözlerini bana çevirdi.. Kapkara gözleri vardı, o kadar derindi ki..
"Yoksa gidecek bir yeriniz mi yok..?"
Israrla cevap vermiyordu ama bakışlarından anlamıştım, gidecek bir yeri yoktu.. Onu eve getirdim.. Sıcak bir şeyler ikram ettim, aç olup olmadığını sordum.. İyi olduğundan emin olduktan sonra konuşması için biraz daha uğraştım ama boşunaydı.. Sonra vazgeçip salonda kalabileceğini söyledim ve odama gidip yorgan ve yastık getirdim.. Geldiğimde çalışma masamın başındaydı.. Yazılarımı okuyor, bazı yerleri ise karalıyordu..
"Pardon, yardımcı olabilir miyim..?" dedim.. Kızmaya başladığımı hissetmiştim.. Ama beni umursamadı bile, karaladığı yerleri yeni kelimelerle doldurmaya başladı.. Kalemi bıraktıktan sonra ise kağıdı bana verdi.. Adamın yüzsüzlüğüne inanamayıp uzattığı kağıdı hırsla aldım elinden.. Yazdıklarını okudum.. O kadar güzel düzenlemişti ki karaladığı yerleri.. Bir an ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırdım..
"Siz yazabiliyor musunuz..?" dedim.. "Çok başarılısınız.. Ben henüz acemiyim, ne kadar uğraşsam da olmuyor.. Bana yardım eder misiniz..?
Cevap vermedi tabi ama ikna etmekte kararlıydım..
"Burada istediğiniz kadar kalırsınız, bu sürede bana da yardımcı olursunuz.. Ne dersiniz..?"
Sadece bana bakmakla yetindi.. Bir cevap bekledim.. Sözlü cevap vermek yerine, kapkara gözlerini bana dikti ve bir süre sonra hafifçe gülümsedi.. Mutluluktan havaya uçtuğumu söyleyebilirim hiç çekinmeden.. Yaklaşık bir saat önce solan umudum tekrar yeşermişti bu yaşlı ve gizemli adamla birlikte.. Bir taraftan ev arkadaşımın kim olduğunu, neden bu durumda olduğunu, yazmayı nereden öğrendiğini merak ettim ama bütün bunları ertesi güne bırakmaya karar verdim..
Ertesi sabah kalktığımda yaşlı adam uyanmış dışarıda hala devam etmekte olan karı izliyordu.. Gidip kahvaltı hazırladım ve yarım saat sonra ise çıkmam gerektiğini söyleyip işe gittim.. Çok tuhaf bir şekilde bu adamı sanki yıllardır tanıyor gibi hissediyordum.. Bana bu kadar güven vermesi saçmaydı ama yazabilen bir insanın hiçbir zararı olmayacağına inanmıştım nedense.. Akşam geldiğimde yine çalışma masamın başındaydı ama bu sefer gülümsemiyordu.. Geldiğimi fark ettikten sonra bana öyle kızgın bir şekilde baktı ki neler olduğunu merak ettim.. Hikayelerimden birisini elinde tutuyordu.. O derin gözlere bakınca hikayemden nefret ettiğini fark ettim.. Kızgınlıkla kağıdı masaya bırakıp koltuğa oturdu.. Bu adam yazma konusunda başarılı ve tepkilerine bakılırsa son derece tecrübeliydi.. Başkası aynı şekilde davransa muhtemelen kızardım ama kağıdı elime alıp "Bana yardımcı olun.." dedim.. Birden bire kağıdı eline aldı ve buruşturup hırsla salonun bir köşesine fırlattı.. Sonra bana kızgınlıkla bakmaya devam edip parmağıyla masayı işaret etti, sanki yazmamı istiyordu.. İstediğini yaptım ve yazmaya başladım.. Bir-iki sayfa yazdıktan sonra yanıma geldiğini fark ettim ve ellerini birden kağıdın üstüne koydu.. Yazmayı bıraktım.. Kağıdı eline aldı ve daha ilk cümleyi okumayı bitirmeden kağıdı buruşturdu ve "Ne yapıyorsunuz...?" dememe fırsat vermeden fırlattı.. Tekrar masayı işaret etti.. Farklı bir başlangıçla beraber tekrar yazmaya başladım.. On beş dakika sonra yine okumak istedi bu sefer kağıdı buruşturup fırlatmadı.. Eline kalemi alıp bazı paragrafları, bazı kelimeleri, cümleleri karaladı.. Aslında kağıdın çoğu siyah mürekkeple dolmuştu ama bu sefer kağıda zarar vermediği için ilerleme kaydettiğimi düşündüm.. Tekrar yazdım, tekrar, tekrar, tekrar.. Hiç bıkmadan, usanmadan yazdım.. Günlerce, gecelerce yazdım ve her akşam buruşturulan, karalanan sayfalarla dolu bir şekilde geçti gitti.. Aylar sonra yaşlı adamın yardımıyla bir kitap tamamlamıştım.. Gece yatmadan önce son halini okumasını rica ettim ve hikayemi başucuna bıraktım.. Sabah kalktığımda salona gittim ve yaşlı adamı koltukta oturur halde buldum.. Hikayem elindeydi.. Heyecandan kalbim hızla çarpmaya başladı.. Yoksa sabaha kadar okuyup bitirmiş miydi..? Yanında diz çöküp bir cevap bekledim..
"Eee..?"
Aylardır tanıdığım bu yaşlı adam ilk defa kapkara gözleri parıldayarak gülümsedi bana.. Beğenmişti.. Hem de çok beğenmişti.. İçim öyle büyük umutla doldu ki, hikayemi alıp yayınevlerini dolaşmaya ve kitabımı bastırmaya karar verdim.. Birkaç yayınevine hikayemi bıraktıktan sonra eve döndüm.. Yaşlı adama haberi verdim, bana tekrar çok içten gülümsedi..
"Size nasıl teşekkür edebilirim..?" dedim bir süre sonra.. Başını hafifçe sağa sola sallamakla yetindi.. Böylece bu adama yapabileceğim iyilik evime almakla sınırlı kalmış oldu..
Hikayemi yayınevlerine bıraktıktan 4 gün sonra telefonum çaldı.. İlk uğradığım yayınevinin editörüydü arayan ve hikayemi yayınlamak istediğini söyledi.. İşleri düzene sokmak ve toplantı yapmak için çağırdı beni.. Bütün işlerimi yarım bırakıp hemen dışarı fırladım.. Görüşmeden sonra kutlama yapmak için bir şeyler alıp eve döndüm ama yaşlı adam salonda değildi..
"Size güzel bir haberim var.." deyip odaları dolaşmaya başladım ama hiçbir yerde yoktu.. Evimde ıvır zıvır koymak için kullandığım boş odaya bile baktım ama yoktu.. Ancak o sırada gözüme bir şey takıldı.. Boş odadaki duvardan birkaç tuğla sökülmüştü.. Ne zamandır bu durumda olduğunu merak ettim ama en son buraya geldiğimde her şeyin yerli yerinde olduğunu hatırladım.. O yüzden bir tuhaflık olduğunu düşünüp duvara yaklaştım.. Boş duvarın içinde bir şey olduğunu o an fark ettim.. Küçük ahşap bir kutu vardı içinde.. Elimi uzattım ve kutuyu duvarın içinden çıkardım.. Her tarafı tozla kaplıydı.. Yine de içindekileri merak ederek açtım kutuyu.. Kutunun içinde bir fotoğraf vardı.. Üzerindeki tozları temizleyip fotoğrafa baktım.. Siyah beyaz olmasına rağmen tanımıştım onu.. Yaşlı adam.. Bir değişiklik vardı ama.. Gözleri kapkara değildi, parlaktı.. Resimdeki oydu ama biliyordum.. Yanında da bir kadın vardı.. Fotoğrafın arkasını çevirdim ve bir not buldum..
"Doğum günün kutlu olsun sevgilim.. İki gün içinde görüşmeyi umuyorum..
M. E. "
Bir de adres yazılıydı..
M. E. Yaşlı adamın adı olmalıydı.. Bu adamın kim olduğunu bulmam ve gizemini çözmem için tek bir yol kalmıştı: Resimdeki kadını bulmak.. Resmin arkasındaki adrese gitmeye karar verdim, onu bulmak için pek umudum olmamasına rağmen.. Paltomu alıp dışarı çıktım.. Gördüğüm ilk taksiye atlayıp adrese gittim.. Kapıya geldiğimde ise bir süre durakladım.. Sonra zili çaldım.. Biraz sonra genç bir kadın kapıyı açtı.. İçimden "Burada bulamayacağımı biliyordum.." dedim ama yine de elimde hiçbir şey olmadığı için genç kadına resmi gösterip o kadını aradığımı söyledim.. Genç kadın resme bakarken bir taraftan bu kadının şu anda 70li yaşlarında olması gerektiğini falan söylüyordum.. Sözlerim biter bitmez hiç beklemediğim bir anda içeriye doğru "Anneee..!" diye seslendi.. Biraz sonra içeriden tekerlekli sandalyede oturan bir kadın geldi.. Fotoğraftaki kadındı ve 70li yaşlarındaydı.. Ona evimde bulduğum kutudan bahsettim, yaşlı adamdan bahsetmeye cesaret edemedim.. Beni içeriye davet etti..
"Bir şeyler içer misiniz..?" diye sordu..
"Teşekkür ederim, çok kalmayacağım.. Umarım sizi rahatsız etmiyorum..?"
"Hayır etmiyorsunuz.. Bu fotoğrafı görmeyeli yıllar oldu.. Sanırım bizim eski evimizde yaşıyorsunuz.. Oradan taşındığımda bunu unutmuş olmalıyım.. Pek iyi anılarım yoktu orada.. "
"Peki resimdeki adam kim..?"
"Eşim.. Yani eski eşim.. Bu resmi evlenmeden önce çekinmiştik.. Evlendiğimizde pek bir şeyimiz yoktu.. Yoksulluk çektik çünkü o çalışmak yerine yazıyordu.. Kimse yazılarını kabul etmiyordu ama bir süre sonra çok yaratıcı ve sürükleyici hikayeler, romanlar yazmaya başladı.. Yazıları beğenilmeye başladığı zaman çok para kazanmaya başladı.. Tuhaf bir şekilde bu durumdan memnun değildi ama.. Git gide daha depresif hikayeler yazmaya başladı.. Bir şeylere karşı çok öfkeliydi.. Elimden hiçbir şey gelmiyordu ve başına kötü bir şeyler geleceğinden korkuyordum.. Eh, korktuğum başıma geldi.. Yazdıkları onu delirtmeye başlamıştı ve yine böyle bir kış günü eve geldiğimde kendini asmıştı.. Ne bir not ne de başka bir şey bırakmıştı.. Sadece duvarda 'Zihnimi azad ediyorum..' yazılıydı.."
Birdenbire "Hayır, yanılıyorsunuz.." dedim, yanılmadığını bilerek.. "Eşiniz ölmedi.. Ölmüş olamaz, bu sabah evimdeydi.."
"Bu söylediğiniz mümkün değil beyefendi.." dedi, sesi titremişti..
"Bakın, yaklaşık 6 aydır benimle beraber yaşıyor.. Onu ilk defa evimin önündeki sokak lambasın...."
"Yeter.." dedi yüksek sesle.. "Yeter, lütfen gidin buradan.. Yaptığınız şaka çok çirkin.. Gidin lütfen.."
Başka bir şey söyleyemezdim, çıktım.. Ne yapacağımı bilemedim.. Eve gitmeye cesaret edemedim.. Sonra birden adamın yüzü gözümün önünde belirdi.. Kapkara gözleri.. Bir ürperti duydum içimde.. Birden koşmaya başladım.. O evde duramazdım artık, bir gece dahi olmazdı.. Eve ulaştığımda hemen toplarlandım, sokakta kalmak pahasına ayrıldım evden.. Uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım.. Bir daha asla dönmedim oraya.. Ama o civarda yaşayan arkadaşlarım, akrabalarım ve eski komşularımdan hala kış geceleri sokak lambasının altında oturan yaşlı bir adam olduğunu duyarım..
Yorumlar
Yorum Gönder