Bir Gazetecinin İtirafları...
Kış iyiden iyiye hissettiriyordu kendini.. Genç kadın beresini kulaklarına kadar indirdi, soğuktan donmak üzereydi.. Adımlarını hızlandırdı.. Ne uzundu bu yol böyle..? 10 dakikada varırsın diyen adamı eline bir geçirirse.. Neyse, bu zorluk da bir şey miydi..? Mesleğinde çok yeniydi ve o kadının sırlarını öğrenmesi gerekiyordu.. Yıllardır kimsenin öğrenemediği gerçekleri öğrenmeli, yakın tarih meraklılarının sıkça ziyaret ettiği o kadını konuşturmalıydı.. Ama nasıl..?
"Of be, sonunda.." dedi yazıyı görür görmez: F.H. Huzurevi.. Şehrin en yüksek yerlerinden birinde yer alıyordu burası.. Hava merkeze göre kat be kat daha soğuktu.. Kapıyı itip içeri girdi.. Görevlinin odasına yöneldi ama kimse yoktu.. Beklerken kaloriferin yanında ısınmaya çalıştı.. 5 dakika sonra görevli kadın göründü..
"Buyrun..?" dedi..
"Merhabalar, ben G.E., gazeteciyim.. Telefonda konuşmuştuk.."
"Ah, evet.. Y. Hanım ile görüşmek istiyorsunuz.."
"Evet, öyle.."
"Yalnız tekrarlamak zorundayım.. Ben 16 senedir burda çalışıyorum efendim ama sesini daha önce hiç duymadım.. Onu konuşmaya ikna edebileceğinizi pek sanmıyorum.. Şimdiye kadar kimse başaramadı.."
"Ama denemek zorundayım.. Bana sadece müsaade edin.."
"Buyrun, müsaade sizin.."
Yukarı çıktılar.. Y. Hanım en üst katta kalıyordu.. Kapısının önünde geldiklerinde iyice heyecanlanmaya başlamıştı genç kadın..
"Merhabalar, sizinle görüşmek isteyen birisi var.." dedi görevli.. "Buyrun, ben sizi yalnız bırakayım.."
İçeri girdi.. Yaşlı kadın kafesteki mavi muhabbet kuşunu besliyordu..
"Merhaba Y. Hanım.." dedi.. "Ben gazeteciyim.. Sizinle röportaj yapmak istiyorum, eğer izin verirseniz.."
Yaşlı kadın kuşu beslemeye devam etti, yüzünü bile dönmedi.. Çok yorgun görünüyordu.. Bu durum genç kadını daha da meraklandırdı; çünkü gün boyu bu odadan çıkmıyordu, neler yaşamış da yorgun düşmüş olabileceğini düşünüyordu..
"Benimle konuşmak ister misiniz..?" Cevap yoktu ama.. Genç gazeteci işinin zor olacağını yeni yeni fark ediyordu ama pes etmeye pek niyeti yoktu..
Saatlerce konuşmasını sağlamak için sorular sordu yaşlı kadına..
"Ne zamandır burda yaşıyorsunuz..?"
"Peki burdan önce nerde yaşıyordunuz..?"
"Aileniz nerde..? Neden onlarla görüşmüyorsunuz..?"
Hiçbir cevap alamamıştı sorularına, yaşlı kadın o yokmuş gibi davranıyordu.. Pencerenin yanındaki koltuğa oturmuş dışarıyı izliyordu şimdi..
"Biraz müzik dinleyelim mi..? Ne dersiniz..?"
Bir filmde görmüştü.. Hafıza kaybı yaşayan adam müzik dinlediğinde kendine geliyor, konuşmaya başlıyordu..
Telefonunu eline aldı.. Her zaman dinlemekten büyük keyif aldığı eski şarkıları açtı..
*Aerosmith: I Don't Wanna Miss A Thing
*The Beatles: Yesterday
*George Michael: Careless Whisper
Dakikalar geçmişti ama hayır hiçbir değişiklik yoktu.. Yaşlı kadın sadece koltuğunda oturuyor ve dışarıyı izliyordu.. Müzik dinlemeye devam ettiler..
*John Lennon: Imagine
*Lionel Richie: Hello
*John Denver: Annie's Song
Birdenbire yaşlı kadın başını çevirerek genç kadına baktı.. Evet, biraz korkutucuydu durum.. Bir süre ikisi de hiçbir şey demedi.. Sonra yaşlı kadın çatallaşmış sesiyle konuştu..
"Yıllar oldu.. Yıllar, yıllar oldu.. Hiç unutmadım.."
"Neyi unutmadınız, anlatmak ister misiniz..?" Çantasından kayıt cihazını çıkardı.. Yaşlı kadın cihaza baktı.. "Sorun olur mu..?" anlamında cihazı gösterdi gazeteci kadın ama cevap alamadı.. Yine de kayıt tuşuna basarak masaya koydu..
"Bizim şarkımızdı.. Yanında kendimi ilk kez mutlu hissettiğim adamla bizim şarkımız.. Çok gençtim, çok çok gençtim.."
"Kimdi o..?" Cevap yoktu ama yaşlı kadın hikayesine devam etti..
"İlk karşılaştığımızda korktum.. Çünkü bana gülümsedi.. Gümüş Dağlar'da bu durum pek hoş karşılanmaz.. Alacağım tepkiden, cezalardan korktum.. O korkmuyordu ama.. Neden korkmuyordu ki..? Hiç sormadım.. O akşam derenin kenarındaydım, kitap okuyordum.. Annie's Song çalıyordu.. Orda olduğunu bile fark etmemiştim ama yanıma gelip beni dansa kaldırdı.. Onunla dans ettim.. Gözlerimi ondan alamıyordum.. Öyle güzeldi ki yüzü.."
"Adı neydi..?"
"Şarkı hiç bitmesin istedim.. O kadar iyi hissediyordum ki kendimi.. Farklı ama iyi hissediyordum.. Şarkı bitti, dansımız da bitti.. Ama bir süre öylece durup birbirimize baktık.. Bana gülümsedi ve sonra gitti.. O günden sonra aklımdan hiç çıkmadı..
"Bir ailem vardı ama onların yanında mutlu değildim.. Kurallara öyle bağlıydılar ki, gülmem bile yasaktı.. Bir erkeğin dikkatini çekebilirdim eğer gülersem.. Gümüş Dağlar'da bebekler doğar, doğdukları gün ileride evlenecekleri kişilere karar verilir.. Benim evlenmem gereken kişi pek de iyi biri değildi.. Ne insanları ne de hayvanları sevmezdi.. Hele beni hiç sevmezdi.. Onunla evleneceğim diye ödüm kopardı.."
"Evlendiniz mi peki..?"
"Bir yaz akşamı beni tekrar bulmuştu.. Nasıl yapıyordu bilmiyorum ama bir şekilde karşıma çıkıyor, bana gülümsüyor ve aklımı başımdan alıyordu.. Bana söylediği ilk şey 'Seni seviyorum' oldu.. 'Ben de' diye cevap verdim.. Öyle tuhaftı ki aramızdaki şey.. Birbirimizin adını bile öğrenmeden birbirimizi sevdiğimizi itiraf ettik.. O günden sonra hiç ayrılmadık.. Cesaretimizi toplayıp Gümüş Dağlar'dan kaçtık.. Köyümüzü, ailemizi ardımızda bıraktık ve hiçbirini bir daha görmedik.. Uzaklara gittik, çok uzaklara gittik.. Çalışmaya, para kazanmaya başladık.. Evimiz oldu, her akşam birbirimize sarılıp uyuduk.. Hayatımın en mutlu ve son mutlu günleriydi..
"Bir savaş başladı.. Ülkenin düzenine karşı isyanlar baş göstermiş ve bastırmak için bir iç savaş başlamıştı.. Bu beni çok etkiledi.. Hiçbir zaman isyan etmemiştim, ne aileme ne düzene karşı.. Böyle bir seçeneğim olduğunu bile bilmiyordum.. Evden çıkmaya korkuyorduk.. Her gün en az bir kişinin ölüm haberini alıyorduk gazetelerden.. Korkuyorduk ama bir taraftan da öfkeleniyorduk.. Önümüzde iki seçenek vardı.. Ya korkuyu seçip evimizde sinecek ve savaşın dinmesini bekleyecektik, ya da öfkeyi seçip düzene kafa tutacaktık.. İçimizde bunun kavgasını verirken, 15 yaşında bir çocuğun öldürüldüğü haberini aldık.. Düşünmedik bile, öfkemizi de alıp sokağa fırladık, kavgaya katıldık.. Öfkemiz öyle büyüktü ki.. Şimdiye kadar bize dayatılan her şeye karşı öfkemiz şimdi açığa çıkıyordu.. Düzen savunucularıyla çatıştık, düzenin kendisiyle çatıştık, gece çatıştık, gündüz çatıştık, el ele çatıştık.. Beklemediğimiz bir anda çok büyük bir karşılık aldık.. Üzerimize kurşunlar yağdırmaya başladılar.. Büyük bir kısmımız hayatını kaybetti.. Geri kalanı yaralandı ve ele geçirildi.. Biz de yaralılar arasındaydık ama birlikteydik, el eleydik.. Yakaladıklarıyla bire bir görüşüyorlar, bize eziyetler ediyorlar, canımızı yakıyorlardı.. Bazıları canlarından oluyor, bazıları dayanıyordu.. Yaşama gücümü ondan alıyordum, onun ellerinden, gözlerinden..
"Bir zaman geldi ve bizi birbirimizden ayırdılar.. Onu hücremin kapısındaki küçük boşluktan görmeye çalışıyordum ama başaramıyordum.. Nerde olduğunu bile bilmiyordum.. Artık korkuyordum, onu hiç görememekten korkuyordum, onun canını yakmalarından korkuyordum.. Korkuyordum çünkü ellerim artık bomboştu, soğuktu.. Aradan aylar geçti.. Yapayalnız aylar.. Bir gün hücremin kapısı açıldı.. Bu sefer o fare zehri tadındaki yemekleri vermek için değil, beni serbest bırakmak için açmışlardı kapımı..
" 'Nerde' diye sordum.. 'Neden beraber gidemiyoruz..' Cevap vermediler ama beni kolumdan tutup uzun bir koridor boyunca sürüklediler.. Koridorun sonundaki merdivenlerden aşağı indik.. Karanlık bir yerdi.. Işıkları açtıklarında onu gördüm.. Ordaydı işte.. Kollarından tutuyorlardı, yüzü gözü yara bere içindeydi ama hala bana gülümsüyordu.. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu.. Onu öylesine özlemiştim ki.. Sessizce durduk, birbirimize baktık.. Bitmişti işte her şey, bizi bırakacaklardı.. Yani ben böyle düşünüyordum.. Birdenbire gelen silah sesiyle irkildim.. Nerden geldiğini anlamaya çalıştım.. Bir defa daha duydum sesi, korkmaya başladım, anlam veremedim.. Birden onun yüzünde solan gülümsemeyi gördüm.. Dizlerinin bağının çözüldüğünü ve yere düştüğünü gördüm.. Güzel gözlerini kapattığını gördüm.. Beni dışarı attılar, taze karların üzerine.. Ayağa kalkamadım.. Anlam veremedim.. Ağlayamadım.."
"Neden yaptılar bunu.." dedi kendini zorlayarak.. İlk defa sorusuna cevap alabildi:
"Çünkü onlar bunu yaparlar, hakim düzeni korumak isteyenler yani, öldürürler.. Öldürmek sadece can almak demek değildir kızım.. Öldürmek hayattan koparmaktır.."
Sustu.. Boş gözlerle duvara baktı.. Genç kadın ise yaşlarla perdelenmiş gözleriyle yaşlı kadına baktı.. Yüzündeki kırışıklıklara baktı, beyaz saçlarına baktı.. Hiçbir şey söyleyemedi.. Dakikalarca sessiz kaldılar.. Sonunda:
"Ben.. Ben.. Üzgünüm.." diyebildi.. Böyle bir hikaye duymayı bekliyordu ama bu kadar etkileneceğini beklemiyordu.. Yaşlı kadın, gözlerini duvardan ayırıp tekrar dışarı baktı.. Bir daha konuşmadı..
"Ben artık gitsem iyi olacak.." dedi ve kayıt cihazını çantasına attı.. Ayağa kalktı.. Kapıyı açtı ama çıkmadan önce bir defa daha yaşlı kadına ve yaşama gücünü aldığı, belki de sevdiği adamın gözlerini hatırlatan maviş kuşa baktı..
Beresini ve eldivenlerini takıp dışarı fırladı.. Gözyaşlarını tutmaya çalışmaktan vazgeçti.. Bıraktı aksınlar, yol boyu ağladı.. Yürüdü, yürüdü.. Köprünün üzerinde durdu.. Donmuş dereyi izledi.. Kayıt cihazını eline aldı.. Bir süre yaşlı kadının anlattıklarını düşündü, neden bu kadının peşinde olduklarını düşündü.. Bunları anlatmaya zorladığı için kendine lanetler okudu..
Birdenbire hiç düşünmeden kayıt cihazını donmuş dereye fırlattı tüm gücüyle.. Sertçe yere düştü cihaz, bir süre sonra da buz çatırtıları arasında derenin karanlığında kayboldu.. Yaşlı kadına borçlu olduğunu hissediyordu, onu üzdüğünü, bir kez daha öldürdüğünü düşünüyordu.. Bu borcunu, onun sırlarını gömerek ödemenin iyi bir yol olduğunu düşündü..
***
Genç kadın mesleğinde birçok başarıya imza attı.. Sevdiği bir işi yapıyordu; araştırıyor, soruşturuyor, yazılar yazıyordu.. Zaman geçti, birçok insan, birçok yüz tanıdı, tanıttı.. Ama onu birkaç dakika içinde olgunlaştıran, değiştiren yaşlı kadını hiçbir zaman unutmadı..
ŞARKI LİSTESİ
*Aerosmith: I Don't Wanna Miss A Thing
*The Beatles: Yesterday
*George Michael: Careless Whisper
*John Lennon: Imagine
*Lionel Richie: Hello
*John Denver: Annie's Song
Yorumlar
Yorum Gönder