Son...
Okumak üzere olduğunuz hikaye, (bilinen sayıyla) 37 kişinin hayatını kaybettiği Ankara Kızılay patlamasından sonraki 2 gün içinde yaşadığım psikolojinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.. Baş karakter benim yaşıtım, benim hayallerimi, benim günlük yaşamımı, günlük kaygılarımı paylaşan birisi, belki de o benim.. Belki bu gülünç, acemi, çocuksu bir hikaye ama gerçek olmadığı anlamına gelmez..
Okuldan sonra ring, ringden sonra metroya yürüdüm.. "Metroları kullanmayın, kalabalıktan uzak durun" uyarıları yapılıyor.. Ben de diyorum ki "Nasıl?"..
Her zamanki rutinim, kulaklıklarımı taktım, metroya indiğimde kitabımı çıkardım.. Metro yolculuğum 20 dakika civarı sürüyor, bu yolda kim bilir kaç kitap bitirmişimdir.. Arkada müzik çalıyor, birçok şarkıyı es geçiyorum, dinleye dinleye sıkıldım biraz.. Yeni şarkılar bulmam lazım belki de.. Kitabımı okumaya başladığımda müziği durduruyorum ama kulaklıklarım hala takılı, dışarıdan gelen sesleri baya azaltıyor çünkü.. Her neyse, Kızılay'a gitmem lazım.. Önceki gün gidemedim çünkü Kızılay'a gidişler yasaklanmıştı.. Kızılay'a.. Başkentin merkezinin merkezine.. Hayatın aktığı yere gidişler yasaklanmış, durdurulmuştu.. Gitmek zorundaydım ama, işlerim var.. Durak anonsları haricinde kitaba konsantreydim.. Sırasıyla geçtiğimiz duraklar "Tarım Bakanlığı-Danıştay, Bilkent, ODTÜ, MTA, Söğütözü, Milli Kütüphane" yani evimin olduğu yer, "Necatibey", burdan sonra kitabın bir sonraki bölümüne geçtim ve kitabı kapattım.. Çok ilginç bir şekilde kitap son derece sıkıcı gitse de bu hikaye belli ki güzel bir yere bağlanacak, bu yüzden devam ediyorum okumaya.. "Kızılay".. Biz dışarı kendimizi atmaya çalışırken her zamanki gibi çıkmamızı beklemeyen güruh trene koşup yer kapmaya çalışıyor.. Çılgın kalabalıktan sağ salim uzaklaştıktan sonra Yüksel Caddesi çıkışına ilerledim metro altında.. Genelde Karanfil Sokak'tan, yani Kızılay'daki (bana göre) en güzel ve zaman geçirmesi en zevkli sokaktan çıkarım ama bu sefer işim Yüksel'de.. İlerledim biraz, Yüksel Caddesi çıkışını kapatmışlar.. Meşrutiyet'i de öyle.. Geri dönüp Karanfil'den çıktım ben de, yol uzayacak biraz ama neyse ki Yüksel'e çıkabilirim ordan.. Yol uzadı uzamasına ama beni asıl zor durumda bırakan havanın buz gibi oluşu.. Burdan sonrası sıkıcı, Bayındır Sokak'taki Nüfus Müdürlüğü'nde işlerimi hallediyorum, ordan sonra bilmediğim bir yoldan Kızılay'a iniyorum.. Tam meydandayım şimdi, 37 kişiye mezar olsa da Kızılay hala çok güzel.. Kızılay asla isteyerek birilerinin canını almaz, olsa olsa birileri kanına girmiştir.. Biraz meydanda durdum, çalıştığım yayınevine gidip gitmemek konusunda tereddüt yaşadım.. İyi olup olmadıklarını merak ediyordum ama bir taraftan da Bahçelievler Muhtarlığında işlerim vardı.. Bu sürede hala meydanı izliyordum.. Sonra saate baktım, 5'e yaklaşıyordu, Bahçeli'ye dönmem gerektiğini fark ettim, muhtarlıkta mesai biterse başka bir gün tekrar uğraşmam gerekirdi ki bunu hiç istemiyordum.. Tam arkamda metro girişi vardı, arkamı dönüp ilerlemek için bir adım attım ve o saniye hayatım boyunca duyup duyabileceğim en yüksek sesle ileriye doğru savruldum.. Binaya sertçe çarptığımı hatırlıyorum, sonra da yere düştüğümü.. Şu an hayatta değilim ama aklımdan geçen son şeyi hatırlıyorum.. "Kahretsin, kitabın sonunu çok merak ediyordum.."
Yorumlar
Yorum Gönder