Günbatımı Ormanı...

Kuzeyin dondurucu soğuğu içinde hapsolmuş köylerden  birinde yaşıyor olmanın en güzel yanı gece tüm ışıklar söndükten sonra ateş başında anlatılan hikayelerdir.. Manannan ise bu hikayelerden en çok keyif alan kişiydi.. Doğrusunu söylemek gerekirse Nana, arkadaşları ona böyle seslenirdi, sadece 14 yaşındaki bir çocuktu.. Zaman zaman o da hikayeler anlatmaya uğraşırdı ama öteki çocuklar son derece acımasızdı ve ona izin vermezler, her seferinde gülecek bir taraf bulurlardı.. Onunla aynı kaderi paylaşan bir kişi daha vardı; Anu.. Anu son derece yaşlı ve tek gözü görmeyen bir kadındı.. O da her zaman korkunç hikayeler anlatır, bu hikayeler baykuş sesleriyle birleştiğinde herkesin içi titrerdi.. Bu yüzden kimse onu dinlemek istemezdi.. Ancak Nana bu hikayeleri çok sever, hatta ilham verici bulurdu.. Hikayeleri gerçekten korkunçtu, bazı geceler onu uykusundan edecek kadar hem de; çünkü çok gerçekti.. E hayat da öyle değil miydi zaten..
"Yüzyıllar önce bu bölgede büyük savaşlar olurdu çocuklarım.. O zamanlar onur bir insan için öteki bütün değerlerden daha  kıymetliydi.. Keza şövalyeler ve bütün diğer askerler için de öyle.. Kuzeyliler onurlu insanlardı, haliyle savaşçıları da.. Ama karşılarına her zaman onurlu insanlar çıkmadı.. Hele öyle biri vardı ki aralarında, acımasızlığı dillere destan.. Adı Banşi idi.. Banşi birçok can yaktı çocuklarım.. En acısı ise kendisini yaralayan zavallı bir askerden aldığı intikamdı.. İntikamını ona zarar vererek almadı çocuklarım; karısına zarar vererek de almadı.. Daha da acı, ah çocuklarım, çok daha acı.. Savunmasız bebeklerini öldürdü, sonsuz karlara gömdü onu.. Annesinin çığlıklarına aldırmadı bile.. Öyle çok çığlık attı ki, Günbatımı Ormanı'nın bütün ağaçları sakladı onun sesini.. Bazı geceler hala o kadının çığlığı duyulur ve bazen kesik bir ses saatlerce tekrarlar: "Çok soğuk.. Üşüyor.. Üşüyor.."
Tam o anda bir baykuş öttü, Nana ürperdi.. Çünkü köyleri Günbatımı Ormanı'nın tam kıyısına kurulmuştu ve ister inanın ister inanmayın, bazı  geceler ordan gelen kadın çığlıkları duyardı.. Babası bunların sadece kuşlar olduğunu iddia ederdi her zaman..
Günbatımı Ormanı kendine has bir ürperticiliği olan karanlık bir ormandı.. Ağaçlar göklere kadar uzanır, güneşi engellerdi; oraya Günbatımı Ormanı denmesinin sebebi buydu.. Kimse ormanın derinlerine inmeye cesaret edemezdi.. Kış başlamadan önce bütün köylüler toplanır, kışı geçirmeye yetecek kadar odun toplar, sonra da bir sonraki kışa kadar ormanın olabildiğince uzağında kalırlardı.. 
Öte yandan Nana merak ederdi ormanın sırlarını.. Hiç güneş doğmaması nasıl bir histi acaba.. Oraya bir defa girebilse ona saygı duymaya başlarlar ve hikayelerini büyük dikkatle dinlerlerdi.. O an kararını verdi.. Gündüz gidemezdi ama, babasıyla çalışması gerekiyordu.. Peki gece gidebilir miydi..? Aslında güneş doğmayan bir ormana gece veya gündüz gitmesi fark etmezdi ama o heyecanla bunu düşündüğünü hiç sanmıyorum.. Her neyse, o gece gitmeye karar verdi.. El fenerine ihtiyacı olacaktı, bir de her ihtimale karşı kendini savunacak bir şeye.. Mutfaktan büyükçe bir bıçak ve depodan el feneri aldıktan sonra yola koyuldu.. 
Köyde el ayak çekileli çok olmuştu.. Bir tek gececi kuşların ve kurtların sesleri duyuluyordu.. Ormana doğru adım atmadan önce derin bir nefes aldı, devamı ise çok kolay geldi.. Hiçbir canlılık belirtisi yoktu ormanda, bu da tehdit olmadığı anlamına geliyordu.. Ancak ağaçlar bile uyuyor gibiydi.. Ölü değillerdi, yok hayır, son derece canlılardı.. Diplerinde ise Anu'nun hikayelerini haklı çıkarırcasına dizilmiş sağlam ama yıpranmış miğferler, zırhlar, kalkanlar vardı.. O sırada bir ses duydu: "Soğuk.." Korku filmlerindeki canına susamış karakterler misali sesi takip etti.. Saatlerce.. Bazen kelimeler çığlıklarla kesiliyordu, yine de devam ediyordu.. Takip ettikçe ses arttı, ses arttıkça takip etti.. En sonunda ona ulaştı..
Ormanın tam kalbinde tek bir kırmızı ağaç vardı.. Diğer ağaçlar gibi büyük değildi ancak upuzun kökleri vardı, bütün diğer ağaçlardan daha fazla hem de.. Daha önce hiç görmediği ve muhtemelen bir daha da asla göremeyeceği bu ağaçtan birkaç yaprak koparmaya karar verdi.. Köye döndüğünde diğer çocuklara gösterecek ve orman macerasını birazcık abartarak anlatacaktı.. O an çok yorgun olduğunu fark etti.. Yola çıkmadan biraz uyumasında sakınca olmazdı herhalde..
Kılıç-kalkan sesleri arasında uyanıverdi birden.. Çevresinde son derece büyük bir savaş dönüyordu.. Hala ormandaydı ama orman son derece aydınlıktı, ağaçlar göklere uzanmıyordu.. Çevresinde onlarca ölü ve yaralı beden vardı.. Ne yapacağını, nereye kaçacağını bilemez bir haldeyken bir adam geçti karşısına, tam gözlerinin içine baktı.. Kıyafetinden anladığı kadarıyla savaşan askerlerden biriydi.. Son derece iri bir adamdı.. Nana korkuyordu ama elinden hiçbir şey gelmedi ve adamın bir şey yapmasını bekler gibi olduğu yerde hareketsiz durdu.. Adam konuşmaya başladı..
"Burda ne işin var bilmiyorum çocuk ama burası kestirmek için doğru bir yer değil.."
Nana'nın korkmuş gözlerini ve tutulmuş dilini fark ettiğinde sahte bir gülümsemeyle devam etti:
"Merak etme, rüya görüyorsun.."
Nana bunu duyduktan sonra biraz olsun rahatladı.. Ayağa kalktı güç bela ve çevreye göz atmak istedi.. Savaşçı adam onu takip ediyordu.. Bu adam yüzyıllar öncesinde yaşadığına göre bu tuhaf ormanın ve o kırmızı ağacın gizemini biliyordur diye düşündü Nana.. Ama az önce gövdesine yaslanarak uykuya daldığı kırmızı ağaç yerinde yoktu.. Yine de sormak istedi.. Ancak bu düşünce kafasında döner dönmez çevresindeki olaylar birden hızlandı, karşısında duran iri adam ona o sahte gülümsemesiyle baktı ve "İzle.." dedi, sonra da kaybolup gitti.. İki adam geçti karşılarına, biri kapkara giyinmişti, ona rüya gördüğünü söyleyen adamdı; öteki ise bembeyazdı.. Savaşıyorlardı, beyaz giyimli adamın kılıcı kanla kaplıydı.. Tek kolu kopmuştu ve öfkeyle siyah giyimli adama saldırıyordu devamlı.. Siyah giyimli adam direniyordu ama Nana çok uzun dayanabileceğini sanmıyordu.. Yine de beyazlı adam pes eder gibi oldu birden, yorulmuştu, yaralıydı.. Haykırarak atını çağırdı yanına ve hızla uzaklaştı ordan.. Onunla birlikte beyaz giyinen bütün askerler gitti.. Savaş sona mı ermişti..? Birden zaman hızlandı, çevrede çadırlar kuruldu, ateşler yakıldı, insanlar doluştu.. Bir kadın gördü, kucağında bebeğiyle beraber.. Uzaktan sesler duyuldu ve beyazlı birçok savaşçı atlarının üzerinde köye girdiler.. Az önce görmüş olduğu tek kolu kopmuş olan öfkeli beyaz giyimli adam en öndeydi ve onu görür görmez Nana olacakları anladı, gözlerini sımsıkı kapattı ve "Biliyorum, hayır, görmek istemiyorum.." dedi.. Zaman tekrar hızlandı, çevresinde sesler, çığlıklar, ağıtlar, akıp gitti.. İnsanlar, çadırlar, ateş gitti.. Bir tek karlar gitmedi.. Zaman tekrar yavaşladığında karşısında diz çökmüş siyahlı adam vardı, yanında ise yerde cansız bir şekilde yatan bir kadın.. Elinde kısa bir kılıç ile birlikte karların üzerine gözyaşları döküyordu.. Aniden kılıcı göğsüne sapladı, tekrar ve tekrar.. En sonunda kılıcı karlara sapladı.. Kılıca yaslandı, ağladı ancak kısa bir zaman sonra cansız bir şekilde yere yığıldı.. Zaman tekrar hızlandığında karlara saplı olan kılıçtan kanlar aktı her yere.. Karların altındaki toprak bu kanlarla sulandı, o topraktan bir ağaç büyüdü.. Upuzun kökleri vardı ve kırmızıydı.. Öteki ağaçlar hızla akıp giden o zamanda uzadılar, uzadılar.. Orman yavaş yavaş kararmaya başladı ve zaman geldiğinde Nana kendini yine ağacın dibinde kestirirken buldu..
Uyandığında biraz önce yaşadıklarını sindirmesi zaman aldı.. Sonra yavaş yavaş ayağa kalktı, sonra da evine doğru yürümeye başladı..

***


"... Sonra o kanlar, karların altındaki toprağı sulamış, o topraktan kırmızı bir ağaç yetişmiş.. Öteki ağaçlar yüzyıllarca kuzeyli insanların acılarını saklarcasına büyümüşler ve kırmızı ağacı herkesten gizlemişler.. Güneşin bile onu görmesine izin vermemişler.. Köklerini birleştirip kırmızı ağaca hayat vermişler ve o sonsuza kadar yaşasın diye sonsuz bir uykuya dalmışlar.."

Nana hikayesini bitirdiğinde bir sessizlik oldu.. Kırmızı ağaçtan kopardığı ve şimdiye çoktan kurumuş olan yaprakları göstermek için ayağa kalktığında herkesin kendisine bomboş gözlerle baktığını gördü.. İç çekerek yerine tekrar oturdu ve "Neyse," dedi.. "Zaten ben de bu hikayeyi duyduğumda pek inanmamıştım.."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

30

28 Ocak 2025...

Kin...